27 Mart 2013 Çarşamba

Makale : Değişim ve Dönüşüm (Ç)ağı

DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM (Ç)AĞI 



      Dört yanımızda değişim rüzgarları esiyor.Ağızdan çıkan her sözden biri değişime vurgu yapıyor.Sosyal medyada,görsel medyada değişim rüzgarlarından bahsediliyor.Etrafımız değişim denen dönüşümün ördüğü kafeslerle sarılmış durumda.Politikacılarımızın dilinden düşmüyor “değişim” ve “dönüşüm” sloganları.Değişen ne?Herkes kendi kafesinden kurduğu hayalleri bize “yeni dünya düzeni” diye dayatmaya çalışıyor. 

      Tepemize çöken bu karanlık mı değişim?Neye dönüşüyoruz.Medyada her gün gördüğümüz bin bir acı haberle gözlerimizi açıyoruz dünyaya.Televizyonlarımızın ana haber bültenleri bize hergün, kadın cinayetlerini,gazetelerimizin ikinci sayfa sütünları, çocuk katliamlarını,radyolarımız, savaşlarda ölenlerin çarçaf çarşaf listelerini ulaştırıyor.Oysa ki dillerde hep bir bahar havası,gönüllerde güneş sevdası,hedeflerde barış edalarıyla gelmedik mi bu günlere?Bu yaşadığımız ay tutulması da nedir diye sormaz mı insan kendine?Nereye gitti bizim umutlarımız?Hangi dağ çöktü tepemize de biz bu hale geldik?Neyin altında kaldı bu toplum? 




     Gelişimini tamamlayan ülkelerde değişim süreci, bizdeki gibi bu kadar acılı süreçlere sebep olmuyor.Çünkü onlar değişimin tohumlarını yıllar öncesinden atıyorlar bireylerin temellerine.Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde ise ,temel olmadığı için, üstümüze beton atılıyormuş hissi veriyor değişim.Ölmeden mezara koyuyorlar bu güzelim milleti.Değişim toplumlardan önce bireylerde başlar.Bireyleri değiştirmeden toplumları dönüştürmeye çalışırsanız ,felaketlere sebep olursunuz.İnsanların isyan etmesine,haksızlığa uğradığını düşünmesine,güvensizliğine, hatta çıldırmasına meydan verirsiniz ki toplum olarak tam da bu noktadayız.Yıllardır beynimize ektiğiniz tohumları alıp yerine çip takmak istiyorsunuz.Bütün değer yargılarımızı alt-üst edip adına yeni dünya düzeni diyorsunuz.Kaderimizi değer (mi?)yargılarımızı sorgulamayı öğretmeden ,sorgulayanların ellerine hiç düşünmeden teslim ediyorsunuz.Bize insan olmanın,birey olmanın değerini aşılamadan yıllarca millet olmanın,toplum olmanın ve sosyolojik değerlerin erdemleriyle zehirlediniz.Şimdi ise o yıllarca vermiş olduğunuz gazı bizden almaya çalışıyorsunuz.Biz insan olmanın daha ne demek olduğunu sorgulayamadık.Sevginin,saygının,erdemin ne demek olduğunu kara kaplı kitaplardan öğrendik.Şimdi tepemize nur diye indirdiğiniz değişim rüzgarınız karanlık bir sis bulutundan başka bir şey değildir. 
    
     İnsan ruhunda dönüşüm olmadan toplumlarda değişim olmaz,olamaz.Bunun için eğitim şart.Bunun için ilk ayet OKU.!Bunun için “İlim Çin’de de olsa gidip al”.Bireyleri eğitmeden toplumları eğitemezsin.İlim bilim ve dinin anasıdır.Yıllarca bu iki kardeşi birbirine düşman ettiniz.Şimdi de kalkmış dönüşün olmadığı çıkmaz sokakta diyorsunuz ki,aslında siz kardeşsiniz.Ya o ektiğiniz düşmanlık tohumları?Mutlu musunuz kardeşin kardeşi boğazlamasından?.Mutlu musunuz anasının çocuğunu baltayla parçalara ayırmasından?Mutlu musunuz kocasının karısını kurşunlamasından ya da karısının kocasının cinsel organını kesmesinden?



     Kendini değiştirmenin ne kadar zor olduğunu düşünürsen,karşındakinin de değişmesinin ne kadar zor olduğunu anlarsın.Annelerimiz babalarımız belki empatinin ne demek olduğunu bilmiyorlar ama devlet büyükleri en azından kelime anlamını biliyorlardır.Lütfen biraz duyarlı olalım.Millet olarak en fazla sağduyuya ihtiyacımız olan bir sürece girdik.Barış çığırtkanlığından ziyade ruhumuzla barışa,kendimizle barışa ihtiyacımız olan bir çağdayız.Biz insanız; doğayla,doğamızla kavga edebiliriz,çevreyle,çevremizle kavga edebiliriz ama şu dönemde bizi Tanrıyla kavga edecek kadar sahipsiz sanmayın.Buna kimsenin hakkı yok.Bu vebali doğa size çok ağır ödetecektir.


 Derin DENİZ

20 Mart 2013 Çarşamba

Makale : Zihnimizdeki Darağacı

     Zihin...



     Karanlıkların derinliklerinde hiç bilinmeyen dehlizlerin olduğu kocaman bir alan..Doğuştan itibaren ebeveynlerin doldurduğu bir boşluk.Sana ait olmayan ne varsa o boşlukta bir darağacı gibi sallanıyor.Seni asmak için bekleyen bir sürü korkunun ve suçluluk duygusunun ortasında en zayıf anında seni bekleyen bir darağacı… 


     

     Çocukluğumuzdan itibaren içimize yerleştirilen suçluluk duygusu insanoğlunun en büyük düşmanıdır.Toplumun değer (mi?)duyguları bizi bir değirmen taşı gibi sıkıştırır durur hayatta.Bizi uçurumların kenarlarına iten ne varsa bize ait olmayan özümüz ait olmayan ne varsa zihin denen bu karanlık dehlizlerin çığlıklarıdır.Korkularımızı besler ki, korkularımız hiç bitmek bilmeyen bir aç köpek gibi devamlı yemek ister bizden..Alimin dediği gibi “nefsin köpektir sustur onu.!”Bende diyorum ki zihnin köpektir sustur onu.Aç bırakırsan korkularını öldürürsün .Çünkü o senin zihninle beslenen kendi düşüncelerinle büyüttüğün bir hayalden ibaret.Seni özgürlüğünden koparan en büyük düşmanındır korku.Zihin korkunun evidir.Korku ise yaşamda kalmanın yegane şartı.Korku yaşama duygusuyla paraleldir.Sevgi gibi korkuda bizi ayakta tutan bir parçamızdır.Sevginin evi yüreğimiz ise korkunun evi de zihnimizdir.Zihnimiz bilgiyle beslenir. Dışarıdan köpekler gibi hep yemek ister durur ve sahibine çok sadıktır.Ta ki sevgini yiyip tüketene kadar.Korku sevgiyle beslenemez yaradılışa ters.Korku sevgiyle eğitilir ve insan sevdiğinden korkmaz.Korku ve sevgi aynı ışık ve karanlık gibidir.Zihnimiz karanlık ve dipsiz bir kuyudur.O kuyuda ne bilinmeyenler saklıdır.Çekmecelerinde bin bir bilgi ve o bilgilerin (yalan yanlış)hayal ürünleri durur.Zihin karanlık olduğu için onları ışık olmadan okuyamazsın.Sadece hayalinde canlandırırsın. Hiç beklemediğin anda hayalet olup çıkar karşına.Toplumun ve kirli sistemin içine çocukluktan beri tıkıştırmaya çalıştığı ve yetişkin biri olunca da bir sürü emek karşılığında tekrar çıkarmaya çalıştığı bütün suçluluk duyguları zihninin hayal ürünüdür.Evet toplumun birey üzerindeki en büyük insanlık suçudur ona suçluluk duygusu aşılamak.




     Ailemiz, öğretmenlerimiz din adamlarımız,      politikacılarımız,arkadaşlarımız…kim varsa bize iyilik adı altında suçluluk duygusu empoze eder.Hata yapmaktan korkarız çünkü korkutuluruz. Oysa ki hata yapmak evrensel düzende insanoğlunun en doğal hakkıdır.Toplum bize hata yapmayı yasaklamak yerine affetmeyi öğretmiş olsaydı emin olun ki bu dünya çok daha yaşanabilir bile hale gelirdi.Korkularımızdan arınabilseydik,suçluluk duygularımızdan sıyrılabilseydik, kendimizi affedebilseydik asıl özgürlüğümüze o zaman kavuşabilirdik.O zaman köpek zihnimizin karanlıklarına güneş doğardı.İşte o zaman gökyüzüne özgürce ve korkusuzca kanatlanabilirdik. İşte o zaman insanlık büyür, gelişir ve yükselebilirdi sevginin omuzlarında…




     Kendinizi sevin,korkularınızı sevin.Özgürlük korkuların bittiği yerde başlar.Sevginin olduğu yerde korku barınmaz.Tıpkı ışığın varlığında karanlığın yok olduğu gibi….

     Derin Deniz ...

Makale : Bahar Bayramı



     Nevruz ...

        Farkındalıklarımızın, farkında olmak için güzel bir gün. Nevruz. Toprak Ana'nın yeryüzüyle birlikte, içimizi de ısıtmaya başladığı ve bunu bayramlar şenlendirdiği gündür. Kışın, ağırlıklarımızı sırtlanıp sorumluluklarımızı yükleniriz., baharın gelişiyle ödüllendirir Toprak Ana bizi. Toprağın " Aferim bu seferde başardın, al sana ödül " deme şeklidir bahar. Atarız fazlalıklarımızı ve yepyeni başlangıçlara yelken açarız baharla birlikte. Yenileniriz, içimizde tomurcuklar açar hatta fikirlerimiz bile değişir baharla. Yaşadığımızı ve yaşattığımızı anlarız. 


  
        Tabiat ile iç içe yaşayan, toprağı " Ana " olarak vasıflandıran insanoğlu için elbette önemlidir baharın gelişi. Çünkü insan duyguları, baharda uyarıldığı kadar kışın uyarılmaz. Kışın biriktirdiği bütün tortulardan, baharın gelişiyle arınırız. Yeryüzünde ışığın, güneşin, aydınlığın gelişiyle insanda canlanır ve bunu bahar diye kutlamak, eskilerden kalma bir gelenek halini almıştır.


        Yeşilin bin bir renkle buluştuğu o güzel doğa, kuşların oluşturduğu ilahi orkestra insana başka bir şey anlatır. Yaşamın ve varoluşun bi anlamı olduğunu, o anlamın " sen " olduğunu...

      Bahar, sen önemlisin demenin, sen bu evrenin parçasısın demenin, sen ağacın, kedilerin, güneşin, suyun parçasısın demenin en doğal yolu. Bu bahar, cemreler toprakla birlikte yüreklere düşsün. Doğanın en renkli çiçekleri içinizde açsın ve sevmenin, sevginin parçası olduğumuzu anlamanın başlangıcı olsun. Bu bahar bize taşıyacağımız kadar yük, sevebileceğimiz kadar sevgi, anlayabileceğimiz kadar ders, algılayabileceğimiz kadar farkındalık getirsin... Bu bahar farklı olsun... Bahar Bayramınız kutlu olsun ...

Derin Deniz


       

Makale : İnsan Neden Yazar?

 
      İnsan Neden Yazar ?

     İnsan neden yaşarsa, ondan yazar . Yazmak, ifade özgürlüğünün, hele hele bu hayat denen kısılmışlığın içerisinde kendini anlatmanın, belkide en özgür yolu. 

     Yoğun yaşıyoruz. Birileri bizi hamur gibi yoğuruyor. Ne kadar direnebiliriz ki bu baskılara ? Hayat denen ilüzyonun içerisinde kendin olarak kalmayı başarabilmek, belki de erdemli bir hayatın kapısını açan anahtarlardan biridir.
    
     Bundan böyle sizlerle BayKahin'in sayfasında, hayata dair ne varsa paylaşacağız. Bu kıstırılmış duygusundan, bir nebzede olsun soluk almak ve soluk vermek adına, sizlerle duygu ve düşüncelerimi paylaşacağım. Uzun bir hayat bizi bekliyor. Kısa duraklama anlarımız var. Uzun bir hayatta iki satır okumak için bize vakit ayırın. Zira birileri, bizi dizginlerimizden fena yakalamış. Bu koşturmaca da biraz da olsa nefes almaya herkesin hakkı var. 

     Kendinize vakit ayırın. Hayat denen bu karmaşa içinde, kendin olarak kalmaya çalışmak için biraz durmak şart oldu. Durmak, insanı kendine getirir. Kendine ait olmayanlardan arınırsın. Durmak yeniden başlamak için ilk adımdır. Durun! Duralım. Biraz soluklanalım. 

     Havamızı, suyumuzu, ekmeğimizi çalanlardan en azından, nefesimizi kurtaralım. Bu hayat bizim ... 

      Derin Deniz ...