20 Mart 2013 Çarşamba

Makale : Zihnimizdeki Darağacı

     Zihin...



     Karanlıkların derinliklerinde hiç bilinmeyen dehlizlerin olduğu kocaman bir alan..Doğuştan itibaren ebeveynlerin doldurduğu bir boşluk.Sana ait olmayan ne varsa o boşlukta bir darağacı gibi sallanıyor.Seni asmak için bekleyen bir sürü korkunun ve suçluluk duygusunun ortasında en zayıf anında seni bekleyen bir darağacı… 


     

     Çocukluğumuzdan itibaren içimize yerleştirilen suçluluk duygusu insanoğlunun en büyük düşmanıdır.Toplumun değer (mi?)duyguları bizi bir değirmen taşı gibi sıkıştırır durur hayatta.Bizi uçurumların kenarlarına iten ne varsa bize ait olmayan özümüz ait olmayan ne varsa zihin denen bu karanlık dehlizlerin çığlıklarıdır.Korkularımızı besler ki, korkularımız hiç bitmek bilmeyen bir aç köpek gibi devamlı yemek ister bizden..Alimin dediği gibi “nefsin köpektir sustur onu.!”Bende diyorum ki zihnin köpektir sustur onu.Aç bırakırsan korkularını öldürürsün .Çünkü o senin zihninle beslenen kendi düşüncelerinle büyüttüğün bir hayalden ibaret.Seni özgürlüğünden koparan en büyük düşmanındır korku.Zihin korkunun evidir.Korku ise yaşamda kalmanın yegane şartı.Korku yaşama duygusuyla paraleldir.Sevgi gibi korkuda bizi ayakta tutan bir parçamızdır.Sevginin evi yüreğimiz ise korkunun evi de zihnimizdir.Zihnimiz bilgiyle beslenir. Dışarıdan köpekler gibi hep yemek ister durur ve sahibine çok sadıktır.Ta ki sevgini yiyip tüketene kadar.Korku sevgiyle beslenemez yaradılışa ters.Korku sevgiyle eğitilir ve insan sevdiğinden korkmaz.Korku ve sevgi aynı ışık ve karanlık gibidir.Zihnimiz karanlık ve dipsiz bir kuyudur.O kuyuda ne bilinmeyenler saklıdır.Çekmecelerinde bin bir bilgi ve o bilgilerin (yalan yanlış)hayal ürünleri durur.Zihin karanlık olduğu için onları ışık olmadan okuyamazsın.Sadece hayalinde canlandırırsın. Hiç beklemediğin anda hayalet olup çıkar karşına.Toplumun ve kirli sistemin içine çocukluktan beri tıkıştırmaya çalıştığı ve yetişkin biri olunca da bir sürü emek karşılığında tekrar çıkarmaya çalıştığı bütün suçluluk duyguları zihninin hayal ürünüdür.Evet toplumun birey üzerindeki en büyük insanlık suçudur ona suçluluk duygusu aşılamak.




     Ailemiz, öğretmenlerimiz din adamlarımız,      politikacılarımız,arkadaşlarımız…kim varsa bize iyilik adı altında suçluluk duygusu empoze eder.Hata yapmaktan korkarız çünkü korkutuluruz. Oysa ki hata yapmak evrensel düzende insanoğlunun en doğal hakkıdır.Toplum bize hata yapmayı yasaklamak yerine affetmeyi öğretmiş olsaydı emin olun ki bu dünya çok daha yaşanabilir bile hale gelirdi.Korkularımızdan arınabilseydik,suçluluk duygularımızdan sıyrılabilseydik, kendimizi affedebilseydik asıl özgürlüğümüze o zaman kavuşabilirdik.O zaman köpek zihnimizin karanlıklarına güneş doğardı.İşte o zaman gökyüzüne özgürce ve korkusuzca kanatlanabilirdik. İşte o zaman insanlık büyür, gelişir ve yükselebilirdi sevginin omuzlarında…




     Kendinizi sevin,korkularınızı sevin.Özgürlük korkuların bittiği yerde başlar.Sevginin olduğu yerde korku barınmaz.Tıpkı ışığın varlığında karanlığın yok olduğu gibi….

     Derin Deniz ...

4 yorum:

  1. Sayın Bay Kahin,Korkuyla ilgili analizleriniz çok hoş lakin sizinde dediğiniz gibi korku yaşamanın şartı.evet affetmeyi öğretmediler ama korkunun bir alt başlığı sayılabilecek hayati bişey verdiler bize,kaygı.Sosyalleşmenin temeli çeşitli korkulardır.Bireysel özgürlük için de bi takım korkular gereklidir.Özgürlük:zehirden korkmadan mantar toplamak olur ki insan o zaman özgürlük ve yaşam arasında tercih yapmalıdır.Korku nasılda içimize işlemiş konuş konuş bitmiyor :)

    YanıtlaSil
  2. Sevgili ilk insan kaygının sizin de dediğiniz gibi yaşanmışlıklar sonucu oluşan bir olgu olduğuna yürekten katılıyorum.Korku da yine anlatmak istediğiniz gibi içgüdüsel bir kavram olduğunu düşünüyorum.Ne var ki sosyalleşmek için korkunun gerekli olduğuna katılamayacağım.Yaşamak için hayatta kalmak için korku gereklidir dediğim gibi,çünkü korku hayatta kalma güdüsünü hayata geçiren otonom bir parçamızdır ama bireyselleşmek için ona ihtiyacımız yoktur bence.Zehir panzehirini içinde taşır.Korku zehirse sevgi korkunun panzehiridir diyebiliriz bir anlamda.Hayatın amacı mantar toplamaksa; özgürlükle yaşam arasında değil ölüm ile yaşam arasında tercih yapmak daha doğru bir tanımdır ki,tutsaklık ölü bir yaşamdır bana göre ... :)

    YanıtlaSil
  3. Sosyalleşmek her aşamasıyla korkudur bana göre: Örn;Arkadaşlık:tehtitlere karşı korunmadır,arkadaşlarımıza karşı daha töleranslı oluruz çünkü onu kaybetmekten korkarız.Bu uzar gider "arkadaşlık" kavramının her aşamasında yatan korkuları sıralayabiliriz.Hatta tüm sosyal ilişkilerde benzer korkulardan doğduğu,korkularla sürdürüldüğü birsürü örnek verebiliriz.Mesela şuan ayağımı sehpaya çarptım diye"biiiiiiipppppp" li cümleler yazamam buraya çünkü saygınlık kaybetme,hakarete uğrama,yorumun yayınlanmaması...gibi korkular taşırım.Tüm bunlara rağmen "korkunun otonomluğu"na katılıyorum.Son olarak:Özgürlük ölü bir yaşamdır bana göre...:)ilk insan

    YanıtlaSil
  4. Sosyallesme korkusu vardir fakat gerekli midir o ayri konu.Baskalarinin gozunde yasamak tam da bahsettigim zaten.Kendimiz icin degil de baskalari ne der diye yasarsak iste tutsak bir hayatin tam da gobegindeyizdir o zaman.Toplumda saygi gorme kaygisiyla kendimizle celismek degil dogru olan.Ozgurluk once bireysellikten gecer.Bireyler ozgur olmaz ise toplumlar da olmaz.

    YanıtlaSil